Zor Yıllar

Zor Yılların Kolaylığı

70’li yıllar… 

O yıllarda yokluk ve yoksulluk vardı. Hayat köyler de üretilenlerle dönüyordu. Ekonomik zorlukların insanları marifetlendirdiği yıllardı. Anadolu’da iş imkânı yoktu. Babadan kalma arazi, bağ, bahçe kardeşler arasında paylaşılınca herkese küçücük bir parça kalmıştı. Yetmiyordu. 

İstanbul’un ise taşı toprağı altındı. Ufacık bir araziyi çevirebilen işlerini yoluna koyabiliyordu. İş imkânı her zaman vardı. Yeter ki insanın eli biraz iş tutsun… 

Ekmeğinin peşinde aslanlarla mücadele etmeyi göze alan herkes İstanbul’un yolunu tutuyordu. 

Kadir tuttuğunu koparan biriydi ama köyün de tutacak pek bir şey kalmamıştı. O da İstanbul’un yolunu tutanlardandı. Köyünden İstanbul’a giden ilk kişilerden biriydi. Tutunacak dalı yaslanacak duvarı yoktu ama gözü karaydı. Kendine güveniyordu. Ayakları onu İstanbul’da tutunmaya yetecek kadar güçlüydü. Yaslanacak bir şeye de ihtiyaç duymuyordu. 

İstanbul’un keşmekeşinde mücadeleye başladı. Sabahın erken saatlerinde işe başlıyor, geç saatlere kadar çalışıyordu. Direksiyonunu salladığı minibüs adeta evi olmuştu.  “Âşıksan vur saza, şoförsen bas gaza” diyerek yolları arşınlıyordu.

İstanbul’da biraz tutunmaya başlayınca ailesini de yanına aldı. Artık bu zor yıllar hep birlikte yaşanacaktı. Birlikte bedel ödenecekti… 

Ödenen bedeller yıllar geçtikçe meyvesini veriyordu. Yokluk vardı ama yoksulluk zaman zaman aşılıyordu. Yoksunluğa katlanmaya ise herkes mecburdu. Evin suyu günlerce kesik olunca, çeşmeden bidonlarla eve su taşınıyordu. 

İstanbul’a ilk gelen ailelerden olunca, memleketten kopup gelenler kapıya dayanıyor, yol yordam öğrenmek istiyorlardı. Tabii birkaç günde kalmak… İki oda evde üç çocukla misafir ağırlamak hiç de kolay değildi. Ama ihtiyacı olana destek olmak onlar için görevdi. Ne de olsa onlar ilklerdendi. 

Günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovaladı. Ödenen bedeller meyvesini vermişti. Artık daha geniş bir eve, daha iyi bir gelire sahiptiler. 

Bu hayatta kim ödediği bedellerin karşılığını almamıştı ki?

Çocuklar da büyümüş, yokluğun ne demek olduğunu bilerek yetişmişlerdi. Ülkenin ekonomisi de eskisi gibi değildi. Her şeyin iyiye gittiği dönemler başlamıştı.

 Bu güzel günlerin birinde, iftarla sahur arasında Azrail’in yolu bu ailenin evine düştü. Evi ayakta tutan temel direğinin kalbi yılların verdiği yorgunluktan olsa gerek durdu ve bir daha atmadı. Direk yıkılmıştı! Nasıl ayakta kalacaktı?

Kolay Yılların Zorluğu

Evin direği olmadan bir aileyi ayakta tutmak nasıl olacaktı? Yıldız, eşini kaybetmenin çaresizliğini yaşıyordu. Ama her şeye rağmen ümidini kaybetmemişti. Kaybettiği sadece diğer yarısıydı.

Kızını yıllar önce evlendirmiş, iki oğluyla kalakalmıştı. Tüm sorumluluğu büyük oğluna vermiş ama kontrolü de elden bırakmıyordu. Ne de olsa eski topraktı. Yokluğu da varlığı da, iyiyi de kötüyü de görmüştü. Başkalarından beklentisi olamazdı. Kendi de kadın başına tüm sorumluluğu tek başına alamazdı. O da şehzade yetiştiren Sultan rolünü benimsedi. İşler büyük oğlu Fırat üzerinden yürüyecekti.

Fırat babasının rolünü üstlenmek istiyor fakat o kadar donanımlı olmadığını hem kendi hem annesi biliyordu. Şehzade bocaladıkça sultan üzerinde baskı oluşturuyor ve yönlendiriyordu. Şehzadenin ön göremediği olaylarda sultan müdahil oluyordu. Bu süreç sultanın dominantlığını, şehzadenin de düşkünlüğünü arttırdı.

Fırat’ın başarısız iş girişimleri moralini bozuyordu. Annesinin baskısı da onun kendi ayakları üzerinde durmasını engelliyordu. Evliliğinde, çocuğunu yetiştirmede hep annesi müdahil olmuştu. Neredeyse hiçbir konuda tek başına veya eşiyle karar veremiyordu. Fırat’ın bu düşkünlüğü zamanla en doğru yolun bu olduğuna inandırdı.

Diğer yandan Fırat’ın kardeşi küçük şehzade daha bağımsız hayatına devam ediyordu. O, o kadar düşkün değildi. Kendi ailesiyle ilgili kararları eşiyle alabiliyor, kendi yollarını birlikte çizebiliyorlardı. 

Kardeşlerin hayata tutunma çabası, mücadeleleri zamanla karşılık bulmuş işler yoluna girmişti. Bir yandan da çocuklar çoğalıyor ve büyüyordu. Her çocuk problemleriyle birlikte büyüyordu. Her anne babanın görevi çocukların problemlerini destek olarak bu hayatta yol almasını sağlamaktı. Yani çocukları büyütmek değil yetiştirmek de görevleri.

Yıldız bu konuda da geri kalmamış ve torunların büyütülmesinde başrol oynamayı kimseye bırakmamıştı. Ona göre bir çocuğu yetiştirmedeki en önemli faktör karnın aç olmamasıydı. Çocuk dediğin ancak yiyerek büyüyebilirdi. Yetiştirmekle ilgili çok bir kaygısı yoktu. Hayat herkesi nasıl olsa yetiştirirdi.

Yıldız’ın yeme ve yedirme üzerine geliştirdiği hayat stratejisi yıllar sonra bütün ailenin en büyük derdi oldu. Yıldız 70’ine merdiven dayamıştı. Kilosundan dolayı sağlık sorunları yaşıyordu. Çocuklarında da kilo problemi vardı. Olmayan kilolar yaş ilerledikçe kendini göstermeye başlamıştı. Torunlar da ise kilo problemi daha çok psikolojikti.

Yıldız vücudundaki bu yükü daha fazla kaldıramayacaktı. Normal yollarla kilo verme gücü de yoktu. Ve bütün aileye öncülük ederek mide ameliyatı oldu. En doğrusunu kendi bildiği için bu doğruya herkesi inandırdı. Peşinden çocukları mide ameliyatı oldu. Onun peşinden de torunları…

Yıllar önce ailece İstanbul’a tutunmaya çalışan aile bunu başarmıştı. Aslanın ağzındaki ekmeği alacak bedeli ödemişlerdi. Yokluk içinde mutluydular. Yıllar sonra evin babası ölünce işler değişti.

Evde otorite boşluğu oldu. Otorite gidince karşılaştıkları problemlere sahte çözümler bulmaya başladılar. Sahte çözümler onları mutlu etmemiş, aksine zarar vermişti. Denizi geçip derede boğuluyor gibiydiler.

Hayatın gerçek sorunlarıyla mücadele etmek çok zor değildi. Çünkü insanın zihni gerçekten yanadır. Gerçek problemi görünce çözümün hemen yanında olduğunu bilir. Problemi çözünce de yol alır.

İnsan sahte problemle uğraştıkça bulduğu çözüm de sahte oluyor. Sahte problemi gerçek çözüm bulamıyor. Gerçek çözümü bulamayınca da sahte çözümü savunur hale geliyor.

İnsan hayatta ya gerçeğe ulaşır yol alır ya da gerçekten uzaklaşıp savrulur!

Deneyimsel Tasarım Öğretisi insanın gerçek problemlerini bulmasını sağlar. Gerçek problemi bulunca gerçek çözümü de bulabilir. Gerçek problemini bulan insan, problemini çözerek mutlu ve başarılı olur. 


Yorum Gönder

0 Yorumlar