Çaresizliğin Çaresi

Eve vardığında gece yarısı olmuştu. Bazı evlerin ışıkları bile sönmüştü. Demek ki birileri çoktan uykuya dalmıştı. Acaba evdekiler de uyumuş muydu? Bu ihtimali düşünerek kapının anahtarını yavaşça çevirdi. Neyse ki ses çıkmamıştı. Usulca içeriye girdi. Tahmin ettiği gibi, herkes uyumuştu.

Elindeki çantaları usulca bir kenar koyup üzerindekileri çıkardı. Gün boyu vücuduna yapışan kıyafetinden kurtulmak onu çok rahatlatmıştı. Pijamasını giymeye üşendi. Herkes uyuyor ve o rahat etmek istiyordu. İç çamaşırlarıyla kaldı.

Mutfağa geçerek atıştırmalık bir şeyler baktı. Çocuklardan artan yarım hamburger vardı dolapta. Yanına bir içecek alıp salona geçti. Salonun kapısını itinayla kapattı. Ses çıkmamalıydı. Salonda tek başına hamburgerini ısırırken bu kadar sessizlik onu rahatsız etti. Kıyafeti bile bu kadar rahatsız etmemişti. Hemen televizyon kumandasını eline alarak düğmesine bastı. Bir şey izlemek istemiyordu. İstediği sadece içine düştüğü sessizliği bozacak bir sesti.

Ekran açıldı. Reklamlar vardı. Isırdığı hamburgerin ve yudumladığı içeceğin reklamıydı. Gözü ekrandayken daha da iştahlı yiyordu. Reklam yediriyordu. Ama o bunun farkında değildi. Çok aç olduğunu düşünüyordu. 

Lokmaları midesine doğru yol alırken, salgıladığı hormonlar ona haz vermişti. Kendini mutlu hissediyordu. Yorgunluğun sona ermesiyle ortaya çıkan bir mutluluk da olabilirdi bu. Çünkü bütün gün çok yorulmuştu. Tıpkı bundan önceki diğer günler gibi…

Kathy’nin zihni hiç bu kadar dolu olmamıştı. Yılların yükü, yorgunluğu, koşuşturmacası… Artık zihni bir yerde durmasını söylüyordu. Nasıl söylemesindi?

Ah Kathy!

Çocukluğundan bu yana hep bir şeyleri sırtlanmıştı. 6 yaşında ablalık yapmaya başlamıştı. Annesinin yükünü alan bir abla. Kardeşini o yetiştirmişti. Annesinden daha fazla emeği vardı kardeşi üzerinde. O yüzden kardeşi, başı her sıkıştığında ablasına başvururdu. Çocukluğunda sırtlandığı yük ömür boyu peşindeydi.

Okulun en çalışkan öğrencisiydi. Eve geldiğinde ödevlerini yapar, kardeşiyle ilgilenir ve annesine yardım ederdi. Çocuk olmasına rağmen bazen oyun oynamaya bile vakit bulamazdı. Sınıf başkanı olduğu için sınıfın düzeninden de o sorumluydu. Öğretmenlerinin eli ayağı ve en güvendikleri yardımcısıydı.

Okulu orta derecede bitirmişti. Onun destek olduğu arkadaşları daha başarılı olmuştu. Kathy hiçbir zaman onlar kadar fazla ders çalışmaya vakit bulamamıştı. Ama hemen hemen hepsinden daha marifetliydi. Stajını iyi bir firmada yapmıştı. İşi hazır sayılırdı. Çünkü staja bile birçok çalışandan daha fazla emek harcıyor, daha fazla iş çıkarıyordu. Seviliyordu da… Bu kadar verimli biri nasıl sevilmezdi. Mezun olur olmaz iş yükünün altına girmişti. Ve artık para da kazanıyordu.

Şirketin yükünü omuzladığı gibi kısa zamanda kârını da arttırmıştı. Okulda öğrendiklerini hayata geçirince ve olumlu sonuç alınca kendisi de motive oluyordu. Artık yetişkin bir kızdı. Kendine bakmaya da başlamıştı. Onun bir tarzı vardı artık. Güçlü ve güzel kadın imajını kendine çok yakıştırdı. Bu imaj etrafındaki taliplileri de arttırmıştı. Ve alternatifler hiç de fena değildi. En azından okuldakinden daha iyiydi. O da en iyisi olduğunu düşündüğü Kevin ile hayatını birleştirdi. Hayatına bir yük daha almıştı.

Kariyerinin zirvesinde mutlu bir evliliğe sahip güzel bir kadın… Bütün kozlar Kathy’den yanaydı. Bütün yoğunluğuna rağmen hayat ona ayrıcalık tanıyordu sanki. Hayatına giren her şey onu hem daha fazla yoruyor hem de ona değer katıyordu. Derken Kevin ile evlilikleri meyvesini vermeye başladı. Önce Mary sonra da Robert dünyaya geldi. 

Acaba bu kadar yükü sırtlanmakla doğru mu yapmıştı? Bu yükü omuzlarından atıp kendine daha fazla zaman mı ayırmalıydı?

Ah Kathy!

Koltuğunun altına aldığı bunca karpuzu taşımakta zorlanıyordu artık. Çocukluğundan bu yana başlayan yoğunluk artık boynunu bükmeye başlamıştı. Kardeşi, okulu, işi, eşi bir şekilde her insanın karşılaştığı bir yoğunluktu. Fakat çocukları, bunların birçoğundan geri kalmasına neden olmuştu. Çünkü onlara çok zaman ayırması gerekiyordu. 

Kathy yaptığı her işi eksiksiz yapmak isterdi. Çocuklarını da kendi yetiştirmek istiyordu. Ancak, işi buna engel olacak gibi görünüyordu. Ama öyle bir plan yaptı ki, hem çocuklarına hem işine zaman ayıracaktı ama uyku dışında hiç vakti kalmıyordu.

İşte Kathy’nin eve gecenin bir vaktinde gelmesinin nedeni buydu. Gündüz çocuklarıyla ilgilenmiş, Kevin eve geldiğinde görevi ona devrederek işin yolunu tutmuştu. Kalan zamanını işlerini toparlayarak geçirmiş ve gecenin bir yarısı evine dönmüştü.

Kathy’nin zihninde bütün hayatı film şeridi gibi geçiyordu. Değer miydi bütün bunlara? Bu kadar fedakârlık niyeydi? 6 yaşından bu yana hep bir mücadele, hep bir zorluk… Sonu ne olacaktı bu hayatın?

Hayatını zorlaştıran bütün bu faktörleri çok seviyordu aslında. Kardeşini, eşini, işini ve tabi ki çocuklarını… Ama artık günü azalıyordu sanki… Vücudu uyarı vermeye başlamıştı. Acaba yeter demenin zamanı gelmiş miydi?

Kathy’nin zihnindeki bu hesaplama ve hesaplaşma devam ederken televizyonda bir haber dikkatini çekti. İsrail uçakları Gazze’yi saatlerce bombalamış yüzlerce insan hayatını kaybetmişti. Kamera sokak aralarında dolaşırken 6 yaşlarında bir çocuğun cesedini gördü. 

Kathy kendinin 6 yaşındaki halini düşündü!

Kamera Gazze sokaklarında vahşeti görüntülemeye devam ediyordu. Bir okulun bahçesi vardı ekranda. Öğrencilerin onlarcası cansız bir şekilde yerde yatıyordu. Kim bilir hangisi sınıf başkanıydı?

Kathy kendinin okuldaki halini düşündü!

Kamera ne yana dönse insan cesedi görünüyordu. Anneler, babalar, çocuklar… Çocuk, genç, ihtiyar denmeden yüzlerce insan katledilmişti. Bir anne çocuğunun cesedini havaya kaldırmış bir şeyler söylüyordu.

Kathy birden durakladı. Nasıl yani? Bir anne… Çocuğu ölmüş… Ve o çocuğu kucağına alabilmiş… Bunu idrak etmekte zorlandı… Geçirdiği şoka rağmen kadının ağzından dökülen cümleleri merak etti. Altyazıya kaydı gözler…

Hasbünallahü ve ni'mel vekil

Hasbünallahü ve ni'mel vekil

Hasbünallahü ve ni'mel vekil

Ne demekti bu? Hemen eline telefonu aldı ve Google’dan arattı. Karşısına Kur’an-ı Kerim’den bir ayet çıkmıştı. Kathy bir anda istemsizce irkildi. Çıkan linke tıklayamadı. Çıplaklığı aklına geldi. Üzerine örtmek için bir şeyler aradı.

İçindeki merak onu acele ettiriyordu. Hayatının bunca yoğunluğu onu bir şeylerden vazgeçmeye iterken, kendini bu kadar çaresiz hissederken…

Bir annenin ellerinde tuttuğu cesedin çaresizliği ile kendi çaresizliğini kıyaslayamadı bile…

Belki de hayatta her şeyin bir çaresi vardı!

Çaresizliğin bile!



Yorum Gönder

0 Yorumlar