Telefonu çaldı Erol’un. Cevap vermekle vermemek arasında kararsızdı. Aslında hiç konuşmak istemiyordu Erol. Daha dün akşam annesine gitmişti. Hep beraber yemek yemiş sonra babasıyla biraz sohbet de etmişti. Ayrılırken de annesi: "Yarın akşam dolma yapacağım mutlaka gelirsin bir daha yapamayabilirim, yoruluyorum artık oğlum,” demişti. Erol kırmamak için hızlıca cevaplamıştı. Şimdi arayan yine annesiydi. Akşam yemeğe çağıracaktı mutlaka. Gitmek istemiyordu ki hiç. Her akşam gidemezdi. Gitmediği zaman ise üzüleceklerini biliyordu. Evli olsaydım ne yapardım acaba diye düşündü. Her akşam karım ve çocuklarımla annemlere mi gidecektim! Tek tük beyazlarında olduğu saçlarında gezdirdi elini. Sonra alnına götürdü. Sonra da iç çekerek boşluğa bıraktı.
Annesi Erol'u diğer çocuklarından daha farklı büyütmüştü. Yaramazlığına rağmen ona bir kez olsun kızmamıştı. Bir defasında misafirliğe gelen kadınlardan birisi sinirlenip: “Bak vurmazsan ben patlatacağım bir tane ona göre," demişti. O sırada Erol salondaki dolabın üstünde oturmuş başı tavana değiyordu. Onu bir başka seviyordu annesi. Sarılıp uyutuyordu. Üşüyen minik ayaklarını bacaklarının arasında ısıtıyordu. Yatmadan önce ılık sütü, sabah taze sıkılmış portakal suyu, köy yumurtalı kahvaltısını; okuldan gelince de yemeğini özenle hazırlıyordu. Televizyon karşısında çizgi film izlerken yemeği tepside ayağına götürülürdü çoğu zaman. Erol o küçük yaşına rağmen annesine köle gibi davranırdı. İstediği hemen yapılacaktı. Yapmadığı zaman cezası ağırdı annenin. Avazı çıktığınca bağıran ve ağlayan biricik oğlu vardı karşısında. Annesi Erol’u bu şekilde büyüttü.
Erol askere gideceği zaman ayrı bir yiyecek çantası hazırlamıştı anne. Kapıdaki nöbetçi askerlerden biri çantaya baktı. Sonra, nöbetçi astsubaya götürdü. Çanta özenle hazırlanmıştı. İçinde ballar reçeller peynirler zeytinler vardı. Çantadakilerin hepsi koca bir ay yetecek kadardı. Annenin oğluna olan bu ilgisi karşısında komutanın gözleri dolmuştu. Ağlamamak için kendini zor tuttu. Yiyeceği içeri sokamaz, çöpe de atamazdı. Hemen askerlere dağıtılıp bitirilmesini emretti. Kendisi bir parça olsun ağzına koymadı.
Erol ise olan bitenden habersizdi. Diğer askerlerle annesinin hazırladığı yiyecekleri bitiriyorlardı afiyetle. Annem yine beni rezil etti diye düşünmüştü: “Bu kadın bunu hep yapıyor." diye geçirdi içinden.
Aslında anne, Erol için hayatını adamıştı. Bir dediğini iki etmemişti. Bu kadar özen içerisinde Erol banyo yapmayı geç yaşlarda öğrendi. Ders çantasını annesi hazırlardı. Bir gün annesi hastalandığı için Erol'un kahvaltısını babası hazırlamıştı. Okul servisine babası bindirmişti. Okula gitti, sınıfa girdi, sıraya oturdu. O an anladı ki çantası yanında yoktu. Her sabah çantayı annesi verirdi çünkü.
Anne oğluna çok düşkündü. Çünkü doğurduğu günden bu yana bedel ödeyen anneydi. Odasını toplamış, yatağını düzeltmişti. Hâlbuki bir yaştan sonra bunların hepsini Erol da yapabilirdi. Tüm yaşıtları gibi... Kendi başına bir işi halletmesine izin vermemişti oğlunun. Bundan dolayı Erol hayata karşı zayıf kalmıştı.
Erol'un ise, her istediği fazlasıyla yapıldığı için zalimleşmişti annesine. Onun sözünü dinlemez kıymetini bilmez hale gelmişti. Tabii annesini seviyordu. Sevgi başkaydı ama ona karşı göstermesi gereken saygıyı gösteremez olmuştu. Çünkü annesi için hiç bedel ödememiş, hep alan tarafta olmuştu.
Çocuklarımız bebeklikten itibaren bizim zayıf noktamız olmaya başlar. Bu sebepten birçok şeyi hazır olarak koyarız önlerine. Bu da yapacağımız yanlışlarımızın ilk adımını attığımızın işaretidir. Bizler zaman zaman karşımızdakine kolaylık sağlamak niyetiyle birçok durumu kendimiz halletmeye çalışırız. Fakat bu durum aşırılaşmaya başlar ve git gide karşımızdaki kişi hayata karşı marifetsiz, güçsüz olmaya başlar. Aşırı bedel ödemekten dolayı biri düşkündür, biri zalim. Sonuçta her iki taraf da zarar görür. Çok yemek yersek ya da hiç yemezsek de zarar görürüz.
Aşırı davranışlarımızda karşımızdakinin dengesi bozduğumuz gibi kendi dengemizi de bozarız.
Aşırılıktan kimseye fayda gelmez.
Bu hayatta kendime ve başkasına bir faydam olmalı. O sebeple ilişkilerimde dengeli olmalıyım. Nasıl mı? İlişkide Ustalık Seminer Programında…
3 Yorumlar
İnsan dengede yaşamaya başladığında ilişkilerininde dengeye geldiğini fark ediyor. Dengede ilişkileri olduğunda mutlu ve huzurlu hissediyor. Bu hayatta mutlu ve huzurlu olabilmek için yaptığımız bir çok şey varken, bunun asıl sebebinin denge olduğunu öğrenmek acı versede sonraki hayatımızı konforlu yaşamamızı sağlıyor. Bir dost tavsiyesi “Dengede kalın”😊
YanıtlaSilAşırı davranışlarda karşımızdakinin dengesini bozduğumuz gibi kendimizin dengesinide bozuyoruz.
Sildüşünsenize ilişkinizin çoğunlukla dengede gittiğini... ne güzel olmazmıydı??
YanıtlaSil