Yanlış Hedef

Selim mutfak masasında oturmuş, telefonuna bakıyordu. Her zamanki gibi televizyonda ekonomi kanalı açıktı. Geçen hafta etmiş olduğu zararı kapatmasına az kalmıştı. Geçen hafta işi yüzünden işlemleri takip edememişti. Bu yüzden sermayesinin bir kısmını kaybetmişti. Çalışacağı hiçbir iş bu kaybı bir ayda kapatamazdı. Ama arkadaşından öğrendiği katlı işlemlerde bir fırsatı vardı. Bu tarz katlı işlemlerde risk çok büyüktü. Geçmişte bunun acısını birkaç kez yaşamıştı. O yüzden kriz anları olmadıkça katlı işlemlere girmezdi. Ama şu an tamda öyle bir özel durum içerisindeydi. Düzgün hamlelerle kâra bile geçebilirdi.

Pazartesi gününden beri işe gitmiyordu. Aile hekiminden üç günlüğüne rapor almıştı. Bugünse işe gitmemesinin beşinci günüydü. Yaptığı fazladan devamsızlığın hesabını vermesi gerekecekti. Bugün bu zararı kapatsa iyi olurdu. Yoksa bir de yeni iş bulması gerekecekti. Önemli zamanlarda kullanacağı şeylerdi bu izinler. 

Çalıştığı dönemlerde kardan zarar etmeye alışmıştı Selim. Bunu göze almazsa işine odaklanamayacağını biliyordu. Kuralları vardı ve çiğnemeyi sevmezdi. Bir anlık unutkanlığı sonucu biraz zarara girmişti. Ve bu sonucu toparlamalıydı. Yoksa asla kendini affetmeyecekti, bundan emindi.

Bir süre uğraşmasıyla birlikte Selim zararı kapatabilmişti. Bir haftadır ilk kez rahat uyumuştu. On beş yıllık birikimi ve emeğiydi bu para. Sermayesini kurtarmıştı ve onun verdiği bir başarı hissi vardı. Bu hissi herkesle paylaşma isteği vardı. Duşunu alıp giyindikten sonra fırına gitti. Otuz simit istediğinde herkes ona bakıyordu. Meraklı gözleri üzerinde hissetti, ancak bu onu rahatsız etmedi. Kazandığı para nedeniyle içi kıpır kıpırdı. Simitleri alıp durağa doğru yöneldi. Servise bindiğinde simitleri dağıtmaya başladı. İyi dilekler, küçük espriler, teşekkürler… Bütün bunları atlattıktan sonra kendisi de simidini yemeye koyuldu.

Servisten indiğinde amiri onu çağırdı. Raporsuz olduğu iki gün için savunma dilekçesi istiyordu. “Beni binlerce lira zarara uğrattınız, bir de üstüne savunma mı yazmam gerekiyor!” diye düşünüyordu. Dilekçeyi yazarken neden burada çalıştığını düşünüyordu. Bir haftadır sakin bir kafayla yaptığı kâra baktı. Neredeyse bir yıllık gelirinin iki katını kazanmıştı. Savunma dilekçesini istifa dilekçesine çevirme kararı aldı. Artık tüm zamanını bu işe ayırabilecekti. Dilekçeyi imzaladıktan sonra amirinin yanına gitti. Amiri istifa dilekçesini görünce şaşırmış olsa gerek. Selim’in kalması için ne gerektiğini bile sormuştu. Biraz sohbet ve içilen çaydan sonra işlemlerini haletti. Mesai arkadaşları ile vedalaştıktan sonra otobüs durağına yöneldi. Artık kendi işinin patronu sayılırdı. Kendi birikimini yönetecek ve kaçırdığı fırsatları artık kaçırmayacaktı. 

Otobüsün kalkma saatine kadar durakta vakit geçirdi. Şoförle mutluluk üzerine sohbet ediyorlardı. Selim adamın net konuşmasına hayran kalmıştı. “Mutlu ve başarılı olmanın sırrı doğru yere bedel ödemektir.” Bu cümleyi aklına not etti. Bu kadar zeki bir adamın otobüste harcandığını düşünerek sebebini sordu. Şoför yolda olmayı seviyordu gerçekten. Eşi ve çocuklarından uzak olmak istemediği için, otobüs kullanıyordu. Yoksa gençken uzun yol şoförlüğü yapmıştı. Birçok ülke ve şehir görmüştü. Ailesinin durumu da iyiydi, çalışmasına bile gerek yoktu aslında. “Madem bu kadar çocuklarına düşkün çalışmasın, evde otursun. Evde yapılabilecek bir sürü iş modeli vardı.” diye düşünüyordu. Adam aslında tam da o yüzden çalışması gerektiğini anlatıyordu. Yokluğunun kıymetini bilmeyen, varlığının da kıymetini bilmezmiş. O yüzden her gün sabah evden çıkması gerekliymiş. Bunun yazılı olmayan bir kanun olduğunu savunuyordu şoför. Ve her şey için geçerli olduğunu ileri sürdü. Duraklar arası sürüp giden sohbetten sonra otobüs Selim'in evine gelmişti.

Markete uğrayıp kendisi için biraz alışveriş yaptı. Tam anlamıyla bir kutlama yapmalıydı. Bugün birçok prangasından kurtuluşunun ilk günüydü. Bugün başarıya atılan ilk adımdı, çalışmak olmazdı. Eve geldi, annesi evde yoktu. Kendi kendine kutlama yaparken televizyonu açtı. En son açık kalan ekonomi kanalı açıldı. Yatırım yaptığı şirketin ismini ekranda görünce şaşırdı. Dün gece işlemi kapatmamış olsa, çok büyük zararı olurdu. Ama neyse ki kapatmıştı. İçinde bir korku ışığı büyümeye başladı. Gerçekten işlemi kapatmıştı, değil mi? İşten de yeni istifa etmişti, geri dönemezdi. Bu korkuyla telefonu bir süre açamadı. Dile kolay on beş yıllık emeği, alın teri… On beş yıl yaşadığı zorluklar gözünün önüne geliyordu. Korkusu artıyordu. Boğazında bir düğüm oluşmuş, nefes almakta zorlanıyordu.

Küçük bir cesaretle telefonu açtı. Yatırımını kontrol etti, işlem kapatılmamış, ekranlar kırmızıydı. Çoktan parasının bir kısmı yok olmuştu. Dünyası başına yıkılırken, aklında borçlar ve faturalar belirmeye başladı. Tüm birikim ve emekleri eriyordu. İşlemi kapattı ve hatası için sebep aramaya başladı. Sakinleşmesi gerekiyordu, kurtarılamayacak bir kayıp değildi. Uygulamaya dava açmayı bile düşündü. Bir çıkar yol ararken otobüs şoförünün söyledikleri zihninde belirdi. “Mutlu ve başarılı olmanın sırrı doğru yere bedel ödemektir.” Şu an işsiz ve parasız sayılırdı. Bu hatayı telafi etmek için nasıl bir bedel ödemek gerekiyordu? İşlem emrini girmek yeterli değil miydi? Acaba uyku sersemiyken tamamlamayı mı unutmuştu? Bu durumda hatayı nerede aramalıydı?

Aslında katlı işlemlerle birkaç günde kapatabilirdi bu zararı belki. Kutlama yapması gerekiyordu ama düştüğü duruma sinirlendi. Hemen işe koyulup hatayı telafi etmesi gerekiyordu. Ama hata hatayı doğurdu. Takip eden hafta boyunca yanlış yatırımlar birbiri ardına geldi. Parası azaldıkça suçluluk duygusu artıyordu. Ve bir şekilde ana parasını kurtarmanın peşine düştü. On beş yıllık birikimi günden güne erirken Selim de strese boğuluyordu. Haftanın sonunda kendi kurallarını çiğner hale geldi. Katların oranlarını artırıp daha büyük riskler almaya başladı. Her büyük risk beraberinde bir kayıp getiriyordu. Artık durma kararı aldığında ana parasının sadece beşte biri kalmıştı. Herkesin kaybettiği bir yerde kazanacağına inanmak tam bir kumar illüzyonuydu. Kendi sakinleştirmek için birkaç gün uzak durdu. Ve kendi durumunu düşünmeye başladı.

Şimdi bir de yeni bir iş bulması gerekiyordu. Otobüs şoförünün söylediklerini hatırlamaya çalıştı. Uykusuz geceler, alınan riskler yeterli bir bedel değil miydi? Ne söylemişti şoför, o anı gözünün önüne getirdi. “Doğru yere bedel ödemek…” Bedel ödediğinden emin olunca, yerin doğru olmadığına karar verdi. Ve kayıplarıyla birlikte yeni bir başlangıç için iş aramaya odaklandı. Şimdi içinde bulunduğu durumun gerçekleriyle yüzleşmesi gerekiyordu. Ve bunu yapması gereken kişinin kendisi olduğunun farkındaydı.

Hayatta bedel ödediğimiz çok farklı yerler oluyor. “Bu kadar büyük risk almak, aptallık.” “Bu ilişki için ne yaptın?” “İş yerimiz için fedakarlıklar gerekiyor.” “Bu yaşta hasta ailesi ile ilgilenmek zorunda.” “Çocuklarım için bu duruma katlanmalıyım…” Bu ve benzeri cümleler hepimizin hayatında aslında. Ve bu durumlarda kaldığımızda, kendimizi çok sıkışmış hissediyoruz. Selim’in hikayesinde olduğu gibi durumu doğru bir şekilde değerlendiremiyoruz. Ve daha çok hata yapabiliyoruz. Zorluk yaşadığımız durumlarda gerçek bir çözüm arayışı içerisinde oluruz. Ama bulduğunuz çözümün gerçekliğinden nasıl emin olabiliriz? İşte burada Deneyimsel Tasarım Öğretisi ölçü ve stratejiler verir. Bu ölçüler ile cevapsız sorularımıza cevap vermenin yolunu gösterir.



Yorum Gönder

0 Yorumlar