Ruhum Daralıyor

Akşam haberlerini sunan spiker, önüne gelen haberi okumaya başladı. 

Ekranda Son Dakika! yazısı belirdi; 

“Yohanan Mehinvatzeg adlı İsrail askeri, Refah operasyonu esnasında kendi arkadaşlarını katletti. Nedeni öğrenilmeye çalışılan bu olay bir cinnet miydi? Yoksa bir casus saldırısı mı? Sebebi her ne ise sonucu çok büyük oldu. Çünkü bu operasyon, İsrail ordusunun en önemli operasyonuydu. Refah’a yapılan bu hamle ile Gazze tamamen ortadan kalkacaktı. Ama meydana gelen bu olay yüzünden operasyona ara verildi. Böyle bir olay İsrailli yöneticiler tarafından beklenmiyordu…”

Haberin devamında operasyonla ilgili onlarca detay verildi. Hamas’ın yedi Ekim’deki saldırısından başlayan süreç tekrar anlatıldı. İsrail’in bu operasyonlarda “Ne kadar haklı!” olduğunu defalarca dile getirdiler. Ama büyük bir sorun vardı. Nasıl olur da bir İsrail askeri kendi ordusuna ateş açar…? Ve onlarca arkadaşının ölümüne sebep olur…? Buna kimse bir anlam veremiyordu. Bunu anlayabilmek için Yohanan’ın hayatına bakmak gerekiyordu…

Yohanan, İngiltere’den yirmi yıl önce İsrail’e ailesiyle geldi. Ailenin küçük oğluydu ve adıda John Doughmaker di. İsrail’e yerleştikten sonra Yohanan Mehinvatzeg adını kullandı. John, ülkesine bağlı bir Yahudi olarak yetiştirildi. Gençlik yıllarında büyük İsrail için birçok çalışma yaptı. Arkadaşları arasında bu konuda önderlik yapmıştı. Okulu bitirince hızlıca askere gitmek istedi. Çünkü; Yahudiler için çok önemli gelişmelerin döneminde olduğunu biliyordu. Askerde ülkesi için elinden geleni yapacaktı. Askerlik sonrasında da çalışmalarına siyasi arenada devam edecekti.

Yohanan, yüz yirmi sekiz kiloydu. Buna rağmen kendi isteğiyle askere gitmişti. Onu geri hizmet konusunda kullanmak üzere askere almışlardı. Onun için bu ilk adımdı. Sonrasında daha büyük amaçları vardı.

Askere gittiğinde çok heyecanlıydı, hayata geçirmek istediği fikirleri vardı. Bu fikirlerini de askerdeki arkadaşlarıyla paylaşıyordu. Arkadaşları arasında büyük İsrail hakkında plan yapıyor, projeler geliştiriyordu. Ve en çok konuşan kişi hep o oluyordu. Arkadaşları da canı gönülden destekliyordu.

Yohanan askere gittikten sonra aylar geçmişti. Destek hizmetlerinde olmak onu sıkmaya başlamıştı. Kendini sahalara atmak, elinde silahla Filistinlileri kovalamak istiyordu. Ama bunu yapmasına kiloları engel oluyordu. O yılmadı, vücudunun hantal görünmesinin aldatıcı olduğunu çevikliğiyle ispatladı. Spor müsabakalarında arkadaşlarından geri kalmıyor, çevikliğiyle göz dolduruyordu. Askerliğinin ilk yılı bittiğinde artık o da sahalara inebilecekti. Ama düşündüğü gibi asker değil sivil olarak!

Gazze’de tüccar olacak ve her türlü istihbaratı sağlayacaktı.  Göreve başladığı ilk günlerde bocalama yaşadı. Teoride bildikleriyle sahada karşılaştıkları birbiriyle örtüşmüyordu. Ama o büyük İsrail’in yılmaz neferiydi. Amacına ulaşmak için yapamayacağı şey yoktu. İlk başlarda gördüğü tezatlıkların zamanla zihninden kaybolacağını düşündü.

Her geçen gün sahanın tozunu daha fazla yutuyordu. Detayda bilmediği birçok bilgiye ulaşıyordu. Filistinli yerleşimcilerle ilgili oldukça detaylı bilgilere sahipti. Her yeni gün daha fazla bilgi ediniyordu. Ve bu bilgileri bağlı bulunduğu birime bildiriyordu. Hangi Filistinli evini terk etmiş, yerine kimlerin geçmesi gerekiyor? El konulan evlerin Filistinli sahipleri geri gelmek istiyor mu? Geri gelmek istediklerinde onlar nasıl geri gönderilebilir? Bu operasyonlar kimler aracılığıyla yapılabilir? Bütün mesaisini bu gibi olaylara harcıyordu.

Mesaisi bittiğindeyse bütün çabanın sonucunda ulaşacakları ideali hayal ediyordu. Fakat şöyle bir sorun vardı. Bu ideale ulaşmak için yapılan şeyler kanunsuz ve haksızdı. On emir ve İsrail yasaları yahudilere her hakkı veriyordu. Ama o Avrupa’da doğmuş biriydi. Bu yapılanların ne anlama geldiğini ayırt edebiliyordu.

Günler günleri kovalarken zihnindeki bu fikirler beynini kemiriyordu. “Biz bu davada gerçekten haklı mıyız…? Bu kadar zorbalıkla elde edeceğimiz bir amaç olabilir mi…? Böyle bir amaç ne kadar gerçek olabilir…? Filistinlilerin tamamı yok olsa biz ne kadar büyüyebiliriz…? Sahip olduklarımızın ne kadarı bizim…?”

Yohanan bir yandan görevini yapmaya çalışıyordu. Bir yandan da zihnindeki sorulara cevap arıyordu. Sanki bir kıvılcım bütün sorularına cevap olacak gibiydi. Bu his bütün ruhunu kaplamıştı. O kadar kaplamıştı ki, artık bedenine sığamaz hale gelmişti. Son zamanlarda en çok kullandığı laf Ruhum daralıyor!du.

Şahit olduğu bir olay Yohanan için kırılma noktası olmuştu. Bir anne kucağında küçücük çocuğuyla çöp bidonunda yiyecek arıyordu. Bu anne ve çocuğu gözlerinin önünde katledilmişti. Oysa kadının tek derdi çocuğunu beslemekti. Ama Filistinli olduğu için, üzerindeki çarşaf bahane edildi. Dur ihtarına uymadığı söylendi ve nihayetinde katledildi. Bu suçtu ama bu coğrafyada onlar için suç yoktu.

O anda Yohanan’ın cevabını aradığı bütün sorular cevabını buldu. Bedeninde daralan ruhu kendini hiç bu kadar hafif hissetmemişti. Günlerce bu hafiflikle yaşadı, adeta uçmak istiyordu. Daralan ruhunu uçurmanın hesaplarını yaptı.

Ölçtü, biçti; ne de güzel ölçtü, biçti!

Aylar sonra, bir senaryo devreye sokulmuştu. Ve görevli olduğu Gazze yerle bir edilmişti. Ne hastane, ne okul, ne ev… Hiçbir şey kalmamış, her taraf dümdüz edilmişti. Gazzeliler yerlerinden sürülmüş, Refah bölgesine sıkışmıştı. İsrail için son bir hamle kalmıştı. Refah’a yapılacak son operasyonla Gazze ve Gazzeliler tarihe gömülecekti.

Yohanan bu operasyonda ön saflardaydı. Bütün bir ordu arkasından geliyordu. Uçaklardan atılan bombalarla yerle bir olan bölgedelerdi. Tankla gidiyor, kalan canlı ne varsa yok ediyorlardı. Tankların arkasından da piyade askerleri ince temizlik(!) yapıyordu.

Yohanan cüssesine rağmen oldukça çevikti. Emin adımlarla ilerlerken ruhunu salmanın vakti geldiğini hissetti. Bir anda içinde bulunduğu tanktan çıkıp koşmaya başladı. Elindeki otomatik silahla tüm hiddetiyle ateş ediyordu. Aynı üniformayı giydiği askerleri bir bir yere seriyordu. Askerler olayın farkına vardığında otuz dokuzu ölmüştü bile. Kırkıncı olarak ölen kendisi oldu. 

Mermiler vücudunu deldiğinde daralan ruhunun genişlediğini hissetti. Yohanan artık içinin rahatladığını hissetmişti. Ruhu ayrıldığı parçaya geri dönüyordu. Yüzünde, cehennem ateşini harlayacak odun götürmenin tebessümü... Gözleri yavaş yavaş kapanırken, dilinden “Zulüm bizdense ben bizden değilim.” sözleri döküldü. 

Ertesi gün İsrail’in tüm haber kanallarında hain olarak nitelendirildi. Ama Yohanan, Gazzeliler tarafından kahraman ilan edildi.

Acaba o bir hain mi, yoksa bir kahraman mıydı?



Yorum Gönder

1 Yorumlar

  1. Bu yazıyı okuyunca ABD hava kuvvetleri mensubu Aaron Bushnell'in, Gazze'deki soykırıma ortak olmayacağını söyleyerek İsrail'in Washington Büyükelçiliği önünde kendisini ateşe vermesi haberi geldi aklıma... Çok güzel yazı elinize sağlık...

    YanıtlaSil