Son günlerde havalar iyice soğumuş, kış yüzünü iyice göstermişti. Tuğrul, parkta asırlık çınarın altındaki bankta oturuyordu. İyice üşümüştü. Uzun bir süredir az ileride oturan liseli geçleri izliyordu. Onların konuşmaları, enerjileri, kahkahaları Tuğrul’u okul yıllarına götürmüştü. “Ne güzel günlerdi.” diye, geçirdi içinden. Okul yıllarında sınıf arkadaşlarıyla sürekli beraber gezip dolaşıp, eğleniyorlardı. Birbirlerine takılmaları, esprileri, kahkahaları hala kulaklarındaydı. Birbirlerine lakap bile takmışlardı. Sınıfın en komiklerinden biri olduğu için Tuğrul’un lakabı da “komik çocuk” tu.
En büyük dertleri; okula gitmek, ders çalışmak, sınavdan düşük not almamaktan ibaretti. Meğer bunlar dert bile sayılmazmış. Bunu yetişkin olup, sorumluluk aldıktan sonraki hayatı görünce anlamıştı. Fakat gençlik yıllarında onların dertleri de böyle şeylerdi.
Tuğrul okulda başarılı, çalışkan bir öğrenciydi. İlkokul, ortaokul ve liseye başladığı dönemlerde derslerinde başarılı olmuştu. Bunun yanında sınıfın komik çocuğu Tuğrul’un esprilerine herkes gülüyordu. Özellikle Nilüfer’in esprilerine gülüyor olması, Tuğrul’un çok hoşuna gidiyordu. Çünkü Nilüfer’e karşı ilgi duyuyor, ondan hoşlanıyordu. Sonunda yaptığı komikliklerle, şakalarla Nilüfer’in dikkatini çekmeyi başarmıştı. Sınıfta dersi kaynatmak gerekince herkesin gözü Tuğrul’u arar olmuştu. Ortamların aranan adamı olmak, çok hoşuna gidiyordu. Artık okulda da tanınmaya başlamış, başka sınıflardan da arkadaşları olmuştu.
Popüler birisi olmak hoşuna gitmişti gitmesine. Ancak artık eskisi gibi dersleri iyi değildi. Tuğrul, daha önce hiç düşük not nedir bilmezdi. Şimdi ise geçebilecek notları bile alamaz haldeydi. Bu arada okulun kavgacı, korkulan çocuklarıyla da arkadaş olmuştu. Onlarla takılıyor, geziyor derslere girmiyordu. Hatta sigara içmeye bile başlamıştı. Bu, daha sonra en büyük pişmanlıklarından biri olacaktı.
Bazı arkadaşları, bu durumunu görüp onu toparlanması için uyarıyorlardı. Tuğrul onların söylediklerine pek kulak asmadı. Derslere girmediği için çoğu konulardan da geri kalmıştı. Dersleri artık anlamıyor, çalışmak istemiyordu. O sene, sınıfta kalmak kaçınılmaz olmuştu. Bir sene bekledikten sonra okula döndü. Fakat onun için pek bir şey değişmedi.
Arkadaşları üniversite sınavına hazırlanırken, o haytalığa devam etti. Sene sonunda sınıf arkadaşlarının çoğu, başka şehirlerde üniversiteler kazandılar. Nilüfer de hep hayalini kurduğu bölümü kazanmıştı. İstanbul’a üniversite okumak için gitmişti. Böylece Tuğrul’la yolları ayrılmıştı. Tuğrul ise liseyi bitirmek için bütünlemelere kalmıştı. Güz döneminde zorda olsa liseyi bitirdi. Tuğrul için eğitim hayatı orada son bulmuştu.
Ondan sonraki hayatında hep bunun sıkıntısını ve zorluğunu yaşadı. Ailesinin maddi durumu iyi olmadığı için çalışmak zorundaydı. Yaşadığı şehirde tek bir fabrika vardı. Orada iş buldu, çalışmaya başladı. Çalıştığı fabrika da komiklikleri, esprileri şakaları pek işe yaramıyordu. Hatta bölüm şefi; “çalışanları oyaladığını, işlerin aksadığını” söylemişti. Bunun için şaka yapmasını yasaklamıştı. Tuğrul şakalarına devam ettiği için cezalandırılmıştı. Fabrikanın en zor bölümüne gönderilmişti. İş hayatının, okul hayatı gibi kolay olmadığını anlamıştı.
Ondan sonraki hayatında birçok kez; “Keşke o dönemde yanlış arkadaşlarla takılmasaydım, okuyabilseydim.” dediği zamanlar oldu.
Tuğrul çok şanssız olduğunu ve yanlış arkadaş kurbanı olduğunu düşünüyordu.
Peki bu durum gerçekte böyle miydi?
İnsanın hayatın içerisinde çevresiyle arkadaşlıklarıyla tesadüfen mi karşılaşıyor? Yoksa yapıp ettikleriyle, o kişiler dizayn mı oluyor?
Nihayetinde sınıfın komik çocuğu komik olmayı tercih etmişti. Ancak hayatında önemli birçok fırsatı kaçırmıştı…
Okulda o kadar öğrenci vardı. Neden; en haytaları, okuldan kaçanları bozuk ve kavgacı olanları arkadaşları olmuştu?
Tuğrul mu onları bulmuştu yoksa onlar mı Tuğrul’u bulmuştu? O arkadaşlar mı Tuğrul’u bozdu? Acaba zaten Tuğrul bozulacaktı da bir araya mı geldiler?
Aslında Tuğrul yapıp ettikleriyle o çevreyi hak etmişti. Böylelikle o arkadaş grubunu kendine çekti. Başka okula da gitmesi pek bir şeyi değiştirmeyecekti. Yine böyle arkadaşları olacak, en bozuk olanları onu bulacaktı…
3 Yorumlar
Ahhh anne babalarımız... Benim çocuğum yapmaz... arkadaşları bozmuştur onu ilizyonundan bir çıkabilsek... Hey gidi... Elinize sağlık :)
YanıtlaSilSeçimlerimiz ne kadar da önemli. Ama gençken bazen laf dinlemiyoruz, burnumuzun dikine gidiyoruz. Bir kereden bir şey olmaz deyip girdiğimiz yollarda büyük pişmanlıklar yaşıyoruz. Halbuki 'Hayır' deme hakkım hep vardı başlangıçta. Sonradan gücüm azaldı, bataklığa girdikçe çıkmak daha da zorlaştı. Mesele ilk adımı atmamaktı. Şimdi geçmişe bakınca Keşke'lerimiz oluyor. Dilerim bu yazı en azından bir Tuğrul'un yolun başında iken biraz da olsa bilinçlenmesine katkıda bulunur.
YanıtlaSilGerçekten ibretlik bir öykü olmuş, yazanın eline sağlık
YanıtlaSil