Aile Olmak...

       Plazanın 19’uncu katındaki odasında, üst düzey yöneticilerden bazılarıyla toplanmışlardı. Çaylarını yudumlarlarken keyifleri yerinde görünüyordu. Ne de olsa son zamanlarda iyi iş çıkarmıştı hepsi. Bir yandan da yurt dışından gelen siparişi yetiştirmeye uğraşıyorlardı.

        Sohbet esnasında çalan telefonunu sessize almıştı Kasım Bey. Bir süre sonra telefonu tekrar çaldı. Bir parmak hareketiyle telefonunu yine sessize aldı. Arayan kişi dış ticaret departmanından bir çalışanıydı. “Niye arıyor ki şimdi bu?” diye içinden mırıldandı. Halbuki onun direktörü de odadaydı. “Bir şey varsa önce direktörüne söylemeli…” diye geçirdi içinden. Çünkü böyle şeylere dikkat ederdi Kasım Bey. Hiyerarşiye riayet edilmesini isterdi. Tavşan kanı çayından bir yudum daha aldı.

Kasım Bey’in odası modern ve sade bir şekilde tasarlanmıştı. Bir köşesi hafifçe yuvarlatılmış masif bir masa… Masanın biraz önünde camlı bir orta sehpa… Sehpanın iki yanında ise misafir koltukları vardı. Camdan yuvarlak bir masası daha vardı kısa toplantıları için.

Kısa bir süre sonra kapı çalındı. “Gel” sesi ile kapı açıldı. Gelen kişi yönetici asistanıydı. “Efendim, telefonunuzu cevaplayabilir misiniz? Acil bir durum varmış” dedi. Sonra iyice içeri girdi ve kapıyı usulca kapattı. Defter ve kalemiyle hazır bir şekilde ayakta beklemeye başladı. Önemli bir görüşmeye şahit olmak ister gibi bir hali vardı.

Kasım Bey, personelinin aramasını beklemeden hemen geri aradı. “Hayrola Emre Bey?” dedi. İş yerinde personeline hitap ederken resmi bir dil kullanırdı. 

        Karşıdaki kişi konuştukça Kasım Bey’in yüz şekli değişiyordu. Az önceki keyifli hali bir anda kaybolmuştu. “Tamam Emre Bey, ben şimdi buradaki arkadaşlarla durumu değerlendireceğim. Sen de bu durumda neler yapabileceğimizi bir araştır.” dedi. Sonra telefonu kapattı. Odadaki herkes pür dikkat ona bakıyor, söyleyeceklerini merak ediyordu. Olumsuz bir durum olduğu her halinden belli idi.

“Arkadaşlar!” diye söze başladı. “Tatsız bir durum var. Geçen hafta yurt dışından aldığımız sipariş iptal edilmiş. Herkes ofisine gitsin, ne yapılabileceği konusunda bir çalışma yapsın.” dedi. Herkes çıktıktan sonra sandalyesini hafifçe pencereye doğru çevirdi.  Uzaklara bakarak derin derin düşünmeye başladı… 

Evliydi ve iki çocuk babasıydı. Bir erkek ve bir de kız. Oğlu yirmi bir yaşında, üniversitede okuyordu. On beş yaşındaki kızı ise lisedeydi.

Eşi ile eski işyerinde tanışmışlardı. Şirketini kurduktan sonra aldıkları ortak kararla eşi çalışmayı bırakmıştı. Çünkü çocuklara daha çok vakit ayırmak gerekiyordu. Çocuklar büyüdüğü için evde meşguliyeti azaldı. Sık sık dışarıda arkadaşlarıyla buluşmaya başlamıştı artık. Arada bir de sosyal sorumluluk projeleriyle ilgileniyordu. Kimsesiz çocuklara destek amacıyla kurulmuş bir dernekte görev almıştı.

Çocuklarının ikisi de özel okulda okuyorlardı. Oğlu, üniversite giriş sınavında iyi bir puan alamamıştı. “Nasıl olsa ileride bizim şirkette çalışacak. Yönetimle ilgili bir bölümde okumalı.” demişti babası. Şehirdeki pahalı üniversitelerden birine kaydettirmişti. Altına bir de araba almıştı. Kızının dersleri ise abisine göre biraz daha iyiydi. Ama notları anne babasının beklentisinin altındaydı. Okulu yakın olmasına rağmen servisle gidip geliyordu.

Kasım Bey’in derin düşüncelere dalması çok normaldi. Çünkü siparişin iptal edilmesi, çok ciddi ekonomik sıkıntılar getirecekti. Sipariş için yüklü miktarda yatırım yapmış, malzeme tedarik etmişlerdi. Ayrıca ilave makineler satın almışlar, yeni personel istihdam etmişlerdi. Dahası, bunları yaparken kredi kullanmak durumunda kalmıştı Kasım Bey.

Dış ticaret departmanından gelen haberler hiç iç açıcı değildi. Birkaç gün durumu ailesinden gizledi. Her ne kadar morali bozuk olsa da evdekilere belli etmiyordu. Belki sorun çözülür diye umut ediyordu. Zaten bu, onun kendi sorunuydu. Çözümü onun bulması gerekiyordu. Fakat, siparişin iptali kesinleştikten sonra yapacak bir şey kalmamıştı. Kredileri ödeyebilmek için ciddi bir tasarrufa gitmesi gerekiyordu.

Şirkete alınan yeni personeli hiç istemeyerek çıkarmak zorunda kaldı. Eski personellerinden yaklaşan maaş zammı döneminde fedakârlık yapmalarını istedi. Bir taraftan yurt içindeki müşteriler ile görüşmeler yapıyordu. Diğer taraftan yeni alınan makinaların iadesi için uğraşıyordu. Eğer durumu toparlayamazsa şirket iflas edebilirdi.

En sonunda ev halkı ile konuşmaya karar verdi Kasım Bey. Evdeki giderleri de azaltmak zorundaydı. Kendisinin ve eşinin arabasını satmalı, ekonomik bir arabaları olmalıydı. Oğlunun arabasını da satmalı ve kızını devlet okuluna vermeliydi.

Akşam yemeğinden sonra ev halkının odalarına dağılmamasını söyledi. Akşam yemeklerini hep birlikte yemeye çok önem verirdi Kasım Bey. Yemekten sonra, fazla detaya girmeden durumu özetledi ve ailecek almaları gereken tedbirleri sıraladı… 

        Tepki beklediğinden biraz daha sert oldu. Eşi, “Ben arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım? İnsan içine nasıl çıkacağım?” diyerek en başta itiraz etti. Oğlu, arkadaşlarına rezil olacağını, araba olmazsa okula gitmeyeceğini söyledi. Kızı, küçük yaşına rağmen annesi ve ağabeyine göre nispeten daha olgun davrandı. “Babacığım, bari servis ile gidip gelmeye devam edeyim.” dedi. Kasım Bey gözünden akan yaşları peçeteyle silmeye çalışsa da ağladığını herkes görmüştü. 

Eşi, elindeki peçeteyi sinirle masaya fırlattı ve hızla kalkarak odadan çıktı. Oğlu da bir hışımla arabasının anahtarını aldı ve dışarıya çıktı. Kızıyla tek başına kaldı. Kızı oturduğu yerden kalkıp babasına sarıldı. “Babacığım, benim için de zor olacak ama senin yanında olacağım. İnanıyorum ki sinirleri geçtikten sonra annem ve abim seni anlayacaklardır.” dedi. “İnşALLAH kızım.” derken kelimeleri boğazında düğümlendi Kasım Bey’in.

Eşinden ve oğlundan bu kadar tepki beklemiyordu. Acaba onları şimdiye kadar tam tanıyamamış mıydı? Ya da onlara şimdiye kadar hep iyi imkanlar sunarak, onların olumsuz şartlara hazırlıksız olmalarına mı sebep olmuştu? Oysa çok sevdiği bir hocası şöyle demişti; 

“Bir topluluğun üyeleri topluluğun sadece imkanlarına değil, tüm yaşantısına ortak olmalıdır.”

Nitekim aile de bir topluluk değil miydi? Aile fertleri, baba kadar olmasa bile sorumluluk almalıydılar. O üzülürken, sorunlarla boğuşurken, diğerleri hiçbir şey olmamış gibi davranmamalıydı. Herkes kendi çapında, kendi konumuna göre tepki göstermeliydi. Baba ekonomik sıkıntılar yaşarken, onlar şaşaalı yaşamlarına devam edemezlerdi. Eğer bir ailede böyle bir bağ yoksa, o topluluğa aile denemezdi… Olsa olsa bir “kalabalık” olurdu…

Peki ne yapabilirdi Kasım Bey? Nerede hata yapmıştı da daha ilk krizde aile fertleri ona destek olmamıştı? Yaşam şartlarından taviz vermek istememişlerdi. Sanki hiçbir şey yokmuş gibi hayatlarına devam etmek istiyorlardı. O ise aile olabilmek için elinden geleni yapmaya hazırdı.Topluluğun tüm üyelerini, hedefe ortak etmek gerekir. demişti hocası. Peki bu nasıl olacaktı?





Yorum Gönder

1 Yorumlar

  1. Aklıma 'birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için' sözü geldi... Çocuklar ya da eş sıkıntılara ortak edilmedikçe o duygusal birliktelik de doğmuyor. Akrabalık bağları olan ancak aile olamamış kişiler oluyoruz. Çocuğum evladım, karım eşim olamıyor. Ama mesela bir uçak dolusu insan bir adaya düşse, adada beraber zorluklar yaşasalar bu da onları aile haline getirebiliyor. Gazze'de evler yıkılıyor, gönüller birleşiyor. Birlikten kuvvet doğuyor, sevinç doğuyor, insanlar birbirine destek oluyor, moral veriyor. Özenle yazılmış bir yazı olduğunu düşündüm. Teşekkürler.

    YanıtlaSil