Kızım mı Yoksa Düşmanım mı?

Nazlı, çalan alarm sesini kaç kez ertelediğini bilmiyordu. Annesinin odaya hışımla girip bağırması ile irkildi.

Ekim ayının ilk günleriydi. Havalar sanki yazdan biraz borç almış gibi hala sıcaktı. Güneşin ışığı odayı kaplamıştı. Nazlı yatağından bir türlü kalkmak istemiyordu ama okula da gitmesi gerekiyordu. Bu sene lisenin son sınıfıydı ve çok stresliydi. Bir yandan arkadaşlarından ayrılmanın üzüntüsü, bir yandan da üniversite sınavının kaygısı vardı içinde. Nazlı, adı gibi çok nazlı yetiştirilmişti. Ailesinin uzun süreden sonra dünyaya gelen ilk ve tek çocuğuydu. Bundan dolayı ailesi onu hep pamuklara sararak büyütmüştü. Annesi Gülsüm, Nazlı için işini bırakmıştı. Bundan sonra tek amacı kızını çok iyi bir şekilde büyütmekti. Uzun süren özlemden sonra doğan Nazlı’ya daha doğar doğmaz çok düşkünleşmişti

Tüm hayatını ona adamıştı. Tüm görevi Nazlı’nın hiç üzülmeden, hiç yorulmadan bir hayat yaşamasıydı. Bu onun yaşam amacı olmuştu. Nazlı ilkokul çağına yaklaştığında evde tüm yönetimi ele almıştı. Tüm kararlar ona göre veriliyordu. Yemeğe nereye gideceklerini, tatili nerede yapacaklarını, hangi arkadaşları ile görüşeceklerine bir nevi Nazlı karar veriyordu. Çünkü hayatlarını onun mutlu olması için planlıyorlardı.  Yeter ki Nazlı mutlu olsun, gerisi önemli değildi...

Her şey aslında bundan sonra ters dönmeye başladı. Gülsüm ve eşi, Nazlı mutlu olsun diye her şeyi yapmalarına rağmen Nazlı’nın onlara karşı davranışları değişiyordu. İstediği en ufak bir şey olmadığında bağırıyor, zaman zaman annesinin saçını çekiyordu. Sanki onun kızı değil bir düşmanı gibi davranıyordu...

Zaman içerisinde düzelir diye uzun yıllar sabrederek geçti ama hiçbir şey düzelmedi. İnsan davranışlarını değiştirmeden problemlerinin kendi kendine düzeleceğini zanneder. Karşılaştığı problemleri kendisi çözmek için harekete geçmesi gerektiğinin farkında olmaz bazen.

Nazlı özel okula gidiyordu. Annesi evde Nazlı rahat etsin diye ondan hiçbir şey yapmasını istemiyordu. Odasını, yatağını annesi topluyordu. Ödevlerinin çoğunu annesi yardım etmeden yapmıyordu. Ödevler bitince de ya televizyonda ya da elinde telefonla saatler geçiriyordu. Bu yüzden geç yatıyordu. Tabi ki sabahları kalkmak onun için bir kabus oluyordu.

Yıllar böylece geçmiş, artık genç kız olmuştu. Annesi kendisi ile övünüyordu. “Kızıma bu yaşına kadar bir çay bile yaptırmadım. Onun ellerini soğuk suya bile değdirmedim.” diyordu.

Nazlı annesine karşı çok hırçın, konuşurken azarlar gibi konuşuyordu. Gülsüm buna çok üzülüyor ama neden böyle olduğunu anlamıyordu.  O kadar yıl kızı için ömrünü vermişti. Şimdi lafını dinlemeyen, kendisine bağıran, saygısızlık yapan bir kız vardı karşısında.

Bazen şunu düşünüyordu. Nazlı benim kızım mı yoksa düşmanım mı?

Bir gün bu düşünceler içindeyken uzun zamandır şehir dışında olan bir arkadaşından bir mesaj geldi. İstanbul’a gelince görüşelim diye. Buna çok sevindi çünkü onun da kendi kızının yaşında bir kızı vardı. Birkaç gün sonra baş başa buluştular. Gülsüm, kızı ile olan tüm sorunlarını uzun uzun anlattı arkadaşına. Arkadaşı Gülsüm’ün konuşmasının bitmesini bekledi, sonra söze başladı.

“Gülsüm seni çok iyi anlıyorum, çocuğumla olan ilişkimde benzer hataları ben de yapmıştım. Ama bundan uzun zaman önce yapmış olduğum hataların farkına vardım. Bu konuda destek almak için bir eğitime gittim. Orada yaptığım hataların farkına vardım.”

“Bizler hayatlarımızı çocuklara adarken bir yanlışlık yapıyormuşuz. Onları el bebek gül bebek yetiştirirken onları güçsüz ve marifetsiz bırakıyormuşuz. Onlara zarar veriyormuşuz farkında olmadan. Bundan dolayı da çocuklarımızdan zarar, nankörlük ve zalimlik görüyormuşuz. Bunu düzeltmek için aslında yol çok basit. Çocukluklarından itibaren kendi işlerini kendileri yapmaları. Aynı zamanda evin içinde annelerine ev işlerinde yardım etmeleri. Aynı bizi yetiştiren annelerimiz gibi...”

“Hatırlarsın sen de evin çoğu işini bizler yapardık daha on beş yaşına gelmeden. Biz bunu bir kötülük olarak algıladık, biz çektik kızlarımız çekmesin dedik. Meğerse bizim bugün rahat etmemizin sebebi o zaman sarf ettiğimiz emeklerden dolayıymış.”

Gülsüm arkadaşının tavsiyelerini dinlerken kendi yaptığı hatalar tek tek gözünün önüne geliyordu. Gözünde yaşlar birikmişti ama aynı zamanda bir umut da vardı. Artık kızının kendine düşman olmasının sebebini biliyordu ve tabi ki çözümü de. Artık geç de olsa doğru bir davranış gösterme zamanı gelmişti.

İnsanlar ebeveyn olarak çocuklarına kahraman anne baba olmak isterler. Bu istek, çocuklarını yanlış yetiştirmelerine sebep olabilir. Çocuğumuz bize düşman olabilir. Bunun için doğru stratejileri öğrenmemiz lazım. Deneyimsel Tasarım Öğretisi mutlu aile ilişkileri için doğru stratejiler veren bir öğretidir. Amacı insanların dünlerine göre daha mutlu ve başarılı olmalarıdır.










Yorum Gönder

3 Yorumlar

  1. İnsan bedel ödetmeden dengeli bir ilişkiya sahip olamıyor. Bedel ödetmek de bir bedel tabii :)

    YanıtlaSil
  2. İyi niyetle yapılan yanlış davranışlar... Umarım düzeltmek nasip olur

    YanıtlaSil
  3. Kim evladı ilk doğduğunda onun kendisine düşman olacağını düşünür ki ? Kim bunun için yetiştirir evladını. Kim başarısız yönetmek ister süreçlerini... Kim evladını yetiştirirken Depresyona girmek ister. Kaleminize sağlık :)

    YanıtlaSil