Nuran altmışlı yaşlarına merdiven dayamıştı. Şöyle bir geçmişe baktığında ne için nelerini verdiğini, karşılığında ise neleri aldığını düşündü. Ödediği bedelleri düşündü ve bunun sonucunda eline nelerin geçtiğine bir baktı: Koca bir hiç gördü. “Neden böyle oldu acaba?” diye de kendi kendine iç geçirdi.
Lise yıllarındayken rahatsızlanan annesi nedeniyle üniversite okumaktan vazgeçmişti. Bir tarafta geleceği diğer tarafta kendisinin desteğine muhtaç olan annesi vardı. Hiç tereddüt etmeden kendinden vazgeçmişti. Ancak bu vazgeçisi annesinin ölümünü engelleyememişti.
Onun vefatından sonra sırayla iki abisi ve ablası evlenip evden ayrılmışlardı. Bu dönemlerde bir yandan tekstil fabrikasında çalışıp diğer yandan tüm ev işlerine destek oluyordu. Destek oluyordu derken zaten neredeyse her işi o yapıyordu denebilirdi.
Onlar evlenirken kendisine sıra bile gelmemişti. Başkaları için çabalamayı o kadar abartmıştı ki evlenmek aklına bile gelmemişti. Babası da vefat edince bu kez kendi işlerini kuran yeğenlerinin yanına destek olmak için şehir bile değiştirmişti.
Uzun yıllar onlara yardım etti; işleri bir batıp bir çıkarken. İşler bozulunca iş yerini onun üzerine yaptılar. Bu onun babasından kalan maaşının kesilmesine sebep oldu. Bunu kafasına pek takmadı. Onlardan aldığı cep harçlıklarıyla temel ihtiyaçlarını karşılıyordu. Zaten lüks harcaması da yoktu. Ne gerek de vardı ki?
Derken yeğenleri de evlendi ama o kendisiyle ilgili hiçbir plan yapmamakta direniyordu. Onların mutlu olması ona yeterdi. Onlar için ödediği bedeller onlara o kadar düşkün hale getirmişti ki kendisi ile ilgili hiç tasarrufu olmamıştı.
Diğer taraftan babasından kalan evin kirasını yıllardır ağabeyi alıyordu ama o buna da takılmıyordu. İlerleyen zamanlarda babasının evinini satıp bu parayı kendisine ev almak için kullanan abisine yine ses çıkarmadı.
Diğer taraftan yeğenlerinin yanında olduğu sürede emekli olmuştu ama ihtiyaç oldukça bu parayı da halen yeğenleriyle paylaşıyordu. Dünya üzerinde kendisine ait hiçbir mal varlığı yoktu. Ama o çok mutluydu. Abisi ve yeğenlerinin mutlu olması onun için yeterliydi. Son olarak da babasından kalan diğer tarla ve arsaların miras paylaşımında kendi hakkından feragat etmişti.
Yaşı ilerlediği için hem yeğenleri hem ağabeyi kendisi ile yaşamaları için onu ikna edemiyorlardı. Onların yanında yaşayıp rahatsızlık vermek istemiyordu.
Veren el alan elden üstündü ama o sanki biraz dengeyi kaçırmıştı. Hem de hayatının bir çok noktasında…
Birikimini verdi, tecrübesini verdi, gençliğini verdi.
Hiçbir zaman şunu da vermeseydim demedi… Oysa ki…
Sadece başkalarının hayatlarını yaşayanlar, kendi hayatlarını yaşayamazlar.
Sadece kendi hayatlarını yaşayanlarda başkalarıyla yaşayamazlar…
Hiçbir dengesizlikten denge çıkmaz. İkisi de geriye baktığında bir hiç görür… Görmeyenler ise hayatını ikisinin de dengesine göre kuranlardır…
0 Yorumlar