Oğuz artık genç değildi. Ellili yaşlara merdiven dayamıştı.
Hayatı boyunca inişli çıkışlı dönemleri olmuştu. Dürüstlüğü ve çalışkanlığı onun hep en önemli özelliklerindendi. Tabii bir de öfkesi…
Gençlik dönemlerinde çok haşarı ve hareketliydi. En az üç günde bir birileriyle olay yaşardı. Arkadaşları veya ailesi de bu olaylara dâhil olmak zorunda kalırdı. Ama ne hikmetse hiçbir zaman yasal olarak onu zora sokacak bir olaya karışmamıştı. Çabuk parlayan yapısı nedeniyle bulunduğu ortamda sorun çıkarabiliyordu. En yakınlarını dâhi bu yüzden kırabiliyordu. Bir de bunun üzerine yaptığı yanlışları kabul etmiyordu. Kendince ürettiği savunma mekanizmalarıyla haklı çıkmaya çalışırdı. Oysa bilmediği bir şey vardı!
Duyguları aktifken bilinci kapanıyordu.
Küçüklükten beri baba mesleği olan garsonluk ona çekici gelmişti. Lise ve sonrasında babasının çalıştığı yerlerde ona yardım ederek bu işi sever hale gelmişti. Bazen oturdukları şehirde bazen de babasının gittiği yazlık yerlerde çalışıyordu. Bir yandan da hareketli hayatı devam ediyordu.
Askere gidip geldikten sonra biraz daha hayatın gerçeklerini görmeye başladı. Asabi yapısı nedeniyle de askerde bazı problemler yaşamıştı. Ama dürüstlüğü ve çalışkanlığı sayesinde bu olumsuz yönünün eksiğini kapatıyor, ilişkide olduğu insanlar onu idare ediyorlardı. Askerden geldikten sonra artık bir yuva kurması gerektiğini anlamış ve ne yapacağını planlamaya çalışmıştı. Babasının da desteğiyle erkek kardeşi Orkun ile birlikte dönerci açtılar. Küçük bir dükkân olmasına rağmen geliri ikisine de yetiyordu. İşler bir süre iyi gitti ama kendi aralarında sürekli sorun yaşıyorlardı. Bu sorunların bitmeyince dönerciyi kapatmak zorunda kaldılar.
Oğuz öfkeli ve aşırı kontrolcü biriydi. Kardeşi ise ağır ve rahat! Bu iki farlı yapı aynı ortamda uzun süre geçinemediler. Ve sonunda ayrıldılar. Aslında karakterlerinin bu kadar farklı olmasının yanında önemli bir özellik daha vardı. Tüketim yaptığın kişiyle üretim yapmak zor olduğu için hem kardeş hem ortak olmayı başaramadılar. Oğuz daha sonra güzel bir evlilik yaptı. İş hayatına da yine garsonlukla devam ediyordu. Ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak için elinden gelen çabayı gösteriyordu. Tavır ve hareketleri ona garip gelen bazı müşterilerle sorun yaşıyor bu da iş hayatını olumsuz etkiliyordu.
Bir kız bir erkek çocuğu oldu. Oğuz’un agresif hareketleri ev hayatına da yansıyor, en ufak bir konudan hemen bağırıp çağırmaya başlıyordu. Evdeki birkaç kırık kapı ve televizyon bu konudaki gözle görünür kanıtlardı. Kırık kapı ve televizyon gözle görünüyordu. Ya kırılan kalpler? Kırılan kapılar yenisiyle değiştirilebilirdi… Kırılan televizyonlar da… Kırılan kalpler yenisiyle değiştirilebilir miydi, onarılabilir miydi?
Çocuklar büyüyüp artık kendi ayakları üzerinde durmaya başlamışlardı. Bu aile ortamından kurtulmak isteyen ilk kişi kızları Özge oldu. Bir yerde çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra kendi evine çıkıp tek başına yaşamak istedi. Bu da küçük çaplı bir krize neden oldu. Bu dönemde Oğuz babasını kaybetmişti. Annesinin birlikte yaşamak için onu değil de Orkun’u seçmesinin sebebi yine Oğuz’un bu tavırlarıydı. Zamanla kendini geliştirip daha iyi bir iş bulan kızı Özge ise bu kez daha net bir şekilde evden ayrıldı ve tek başına yaşamaya başladı.
Tüm bu olanları halen anlayamayan Oğuz ise bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı. Ama ne kendisine söz geçirebiliyor ne de öfkesini kontrol edebiliyordu. Sonunda bu konuda yardım alması gerektiğine ikna oldu. 3 yıl süren bir tedavi sürecinden sonra kısmen düzelme olmuştu. Artık daha ılımlı, daha sabırlı biri olmuştu.
Oğuz’un bu değişimi, kızının eve dönmesini sağlamadı. Annesiyle ilişkilerini de düzeltmedi. Ama ona yıllarca destek veren, ona her şeye rağmen katlanan, ona çok bedel ödeyen biri vardı. Karısı Kerime. O, Oğuz’un görünmez kahramanıydı. Oğuz bunun yıllarca farkında olmasa da…
Hayatlarının son dönemlerinde, o güne kadarki olumsuzlukları tersyüz edercesine yaşadılar. Kerime’nin ödediği bedeller ve Oğuz’un bunu sonunda anlamış olması, her ikisinin son zamanlarını mutlu geçirmelerini sağlamış oldu.
0 Yorumlar